Vakanüvis yazdı: Eskimenin sevinci, yılbaşı

Vakanüvis yazdı: Eskimenin sevinci, yılbaşı , ekonomi haberleri bölümümüzde Vakanüvis yazdı: Eskimenin sevinci, yılbaşı başlıklı haberi siz kıymetli okurlarımız için araştırmaya koyulduk. Vakanüvis yazdı: Eskimenin sevinci, yılbaşı ile alakalı tüm detaylar paylaşımımızda..
Vakanüvis yazdı: Eskimenin sevinci, yılbaşı
Bir yılbaşı daha geldi.
Zamandaki bu “fevkalade izafî” dönüm noktası için dünya nüfusunun mühim bir bölümü işin edebiyatını yapıyor, birbirinden enteresan / çılgın ritüellere gömülüyor.
Mevzuya – birden fazla dinden – dinî hassasiyetle bakıp lakayt duran, hatta alternatif kutlamalar üretenler olduğu gibi gayet dünyevî, seküler, bir eğlenme vesilesi olarak bakanlar da var.
Hemen her sene olduğu gibi de ikinciler gene çoğunlukta, gene yılın son on gününde, 31 Aralık’ın hedefte olduğu bir çalışma yaşanıyor.
Madem bugün 31 Aralık, madem yılın son günü, o halde biz de ortaya karışık bir “yılbaşı yazısı” bırakalım şuraya…
OSMANLI’NIN YILBAŞISI MUHARREM 10’DU VE BURUKTU
Eski toplumlarda “yeni yıl”, genelde tarımsal yıl dönümü esas alınarak belirlendiğinden farklı uygarlıklarda farklı zamanlarda kutlanıyordu.
Dünyada takvim birliğinin olmaması da bunda bir etkendi. Lakin sırasıyla “Aydınlanma”, “Sanayi Devrimi” ve “Modern Zamanlar”da dünya çapında daha çok insan yılbaşı kutlamaya başlamıştı. Son 30 yılda ise yılbaşı dünya çapında giderek “toplumsal bir ayin”e dönüştü / dönüşüyor.
Türkiye de giderek bu rüzgârdan etkileniyor tabi ki. Eskiden – ama çok da eskiden değil -, daha 100 yıl öncesine kadar bu topraklarda “yılbaşı” bambaşka bir havadaydı. Osmanlı toplumsal hayatı; Hicrî yılın ilk ayında, Muharrem’in 10’unda, “aşure” günü vesilesiyle hareketlenir, “Kerbelâ Faciası” sebebiyle de yeni yıla buruk girilirdi.
Faruk Nafiz Çamlıbel, “Böyle yürekler acısı bir vakanın yıldönümüne tesadüf eden bir günde, ağzımızın tadını yerine getirmek için, kazanlarda pişirilen ve kaselerle dağıtılan aşureler kâfi gelmezdi. Bundan dolayı biz, Hicrî yılın ilk ayına matem hazırlığı ve gözyaşlarıyla adım atardık” diye yazmıştı. Dönemin ikinci takvimi olan “Rumî” takvimin başlangıçı ise 1 Mart’tı.
Bu takvim, yalnızca çalışanlar yönünden, maaşlar Rumî takvime göre belirlendiği için mühimydi. Ercüment Ekrem Talû da bir yazısında, yalnızca Düyunu Umumiye’ye bağlı birtakım müesseselerde yeni yıla ilişkin “kutlama” merasimleri yapıldığından sözetmişti.
Gökhan Akçura, bütün bu bilgileri verdiği “Toplumsal Tarih” dergisinin Aralık 2004 sayısındaki makalesinde, son söz kabilinden, Osmanlı’nın yaşamında “yılbaşı” diye bir kavramın olmadığını özellikle vurguluyor.
APARTMAN VE YILBAŞI KUTLAMASI BİRLİKTE GELDİ
Osmanlı İmparatorluğu’nda bugünkü manada yılbaşı, yalnızca azınlıklarca kutlanıyordu. “Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Türkiye Ansiklopedisi”nde Murat Belge’nin anlattığına gore; 18 ve 19’uncu yüzsenelerda İstanbul’da görülmeye başlanan – Kiraya verenlerin çoğunlukla Musevî azınlıktan olması sebebiyle Müslüman Türkler’ce “Yahudihane” olarak adlandırılan – apartmanlar, yılbaşı eğlencelerinin görüldüğü ilk mekânlardı.
Batı dünyasına bağlı olarak yılın son haftasını merasimlerle geçiren Hıristiyanlar, İstiklal Caddesi’nde “Noel Alayları” da düzenlerlerdi. Bunlardan bazılarının fazlaca çan çalmaları ve sair taşkınlık yapmaları sebebiyle de farklı zamanlarda Müslüman halkın ikazı veya kamu otoritesinin müdahalesiyle karşı karşıya geldikları da olurdu.
1935’E KADAR 1 OCAK TATİL DEĞİLDİ
1829’un yılbaşı gecesinde, İstanbul’daki İngiliz elçisinin Haliç’te bulunan bir gemide verdiği büyük balo ise devlet erkânının katıldığı ilk yılbaşı kutlaması olmuştu.
Yatsı namazının ardından gemiye giden Serasker Hüsrev Paşa’ya balo sorulduğunda, “Az vakitte çok hazırlık yapmışlar. Gerçi kâfir işi, fakat ne çare? Devletçe bir şey oldu, katılmak lüzum etti” demişti.
Refik Halid Karay da yılbaşı kutlama ritüellerinin yaygın şekile dönüşmesinin hikâyesini, “Bizler saat alafranga on ikiyi çalarken ışıkların söndürülmesi düzenbazlığını bilmezdik, limandaki vapurların da bu merasime düdük çalarak katılmalarını yine o işgal senelerinde öğrenmiştik” diye anlatıyor.
Lakin Cumhuriyet’le birlikte yine de hemen bir yılbaşı düzenlemesi görülmemişti. Rumî takvimi bırakıp miladî takvime geçilen 1926 ve onu takip eden senelerde de yılbaşı tatili resmiyet kazanmamıştı. Bu uygulama, 1935 senesinde çıkarılan bir kanunla başlamıştı. Geniş halk yığınlarının uzunca bir süre yılbaşına “mesafeli” duruşu, Hz. Peygamber’in “Bir kavme benzeyen ondandır” hadisinde manasını bulan ikâzıyla yakında zamandan alakalıydı.
Lakin zaman içinde önce yazılı basının, sonra radyonun ve nihayet televizyonun ısrarlı teşvik edici, özendirici yayınlarıyla toplumda bir “yılbaşı kültürü” de görülmeye başlayacaktı. Yılbaşını halk nezdinde cazip kılan bir mühim nokta da “Tayyare Piyangosu”ydu. Hükümetçe alınan bir kararla Türk Hava Kurumu’na katkı sağlamak üzere 1931 senesinde başlatılan piyango, ardından “Millî Piyango” olacak ve her senebaşı katlanarak büyüyen ikramiyeleri ile bir toplumsal cazibe odağı haline gelecekti.
MEVHİBE İNÖNÜ YILBAŞI YERİNE MEVLİT KANDİLİ’Nİ KUTLAMIŞTI
Yılbaşının toplum yaşamında yaygınlaşmasında, devlet erkânının bu tarih dönümüne sahip çıkması da etkili olmuştu. 1 Ocak’ın resmi tatil olmasıyla birlikte resmi yılbaşı baloları görülmeye başlamıştı. İsmet İnönü Cumhurbaşkanıyken bu balolara oldukça önem veriyordu.
İnönü, 1949 senesinin son gecesi böyle bir kutlamadayken eşi merhum Mevhibe İnönü ise yılbaşı o yıl Peygamber Efendimizin (sav) doğduğu geceye denk geldiği için Ankara Palas’taki eğlenceye gitmemiş, İtalyan sefaretindeki yılbaşı programına da çocukları Ömer ve Özden’i göndermemişti.
PEYAMİ SAFA: İNSAN, İHTİYARLIYORUM DİYE SEVİNİR Mİ?
Dönemin medya çevreleri ve entelijansiyası yılbaşı kutlamaları lehinde tutum alırken, az sayıdaki kimi isimler ise bu eğlencelerin Müslüman Türk toplumuna uygun olmadığını vurguluyorlardı. Bu isimlerden birisi de merhum Peyami Safa’ydı. Safa, 26 Kasım 1959 tarihli Tercüman gazetesindeki “Yılbaşı Geceleri” başlıklı yazısında şu görüşleri dile getirmişti: “Yılbaşı gecelerinin manasını bir türlü anlamıyorum.
Sevinecek ne var? Evvelâ her şey tersine: Küre-i arz ve insan bir yaş daha yaşlılıyor, kâinat bir yıl daha eskiyor, buna, ‘yeni sene’ diyorlar. Herkes ölüme bir yıl daha yaklaşıyor, buna seviniyorlar. Hayatın bir parçasını kaybetmek hoş bir şeymiş gibi, hep birbirlerini tebrik ediyorlar. Mümin ve muttakî bir insan için yılbaşı gecesi sefahat gecesidir.
Gayrimeşru eğlentiler her gece ve her an için haramdır. İslâm dininde eğlenmek haram değildir. Lakin nezih eğlencelerin bir çok şekil ve imkânları mevcuttur. Eğlenmek için mutlaka zil zurna sarhoş olmak ve cinsî arzuların tatminine gayrimeşru çareler aramak şart değildir.”